Hırkamı incelerken

Adım Ayşen. Eşim vefat ettikten sonra, çocuklarıma bakabilmek için evimizin önündeki bahçeye mevsimlik sebzeler dikmeye ve pazarda satmaya başladım. Tek isteğim, yaşadığımız yoksul hayatı çocuklarımın da yaşamamasıydı. Onların okuyup meslek sahibi olmalarını o kadar çok istiyordum ki.
Her sabah erkenden kalkar, evde kalan birkaç parça kahvaltılığı çocuklarıma hazırlar, önlüklerinin ceplerine de öğle yemeğinde simit alabilmeleri için 4-5 lira koyardım. Her sabah evden çıkar, pazara giderdim.
Bir sabah, fırından yarı parasına aldığım bayat ekmeği kestim, küçük bir parça peynir ve 10 kadar zeytini ekmeğin yanına katık olarak koydum. O sırada 10 yaşındaki oğlum Veysel uyanmıştı. Bir an bana baktı. Üzerimde sayısız yaması olan eteğimi ve oldukça eski olan hırkamı uzun uzun inceledi.
Tam yine önlüklerine 5 lira koyup kapıdan çıkacakken, Veysel sessizce yanıma geldi. Gözlerinde merak ve biraz da endişe vardı. “Anne,” dedi, “neden her zaman bu eski kıyafetleri giyiyorsun?” Sorusu beni bir an duraklattı.
Ona gülümsemeye çalışarak, “Bunlar benim iş kıyafetlerim, pazarda rahat çalışabilmem için giyiyorum,” dedim. Ancak gözlerinde hala bir endişe vardı.
Veysel, cebindeki 5 lirayı elinde sıkıca tutarak, “Anne, bu parayı senin için saklayacağım. Senin de yeni kıyafetlerin olsun,” dedi. Bu sözler içimi ısıttı ve gözlerimde yaşlar birikti.
Ona sarılarak, “Canım oğlum, senin bu düşünceli halin benim için en büyük hediye. Ama senin o parayı kendin için kullanman daha önemli. Sen okuyup iyi bir insan ol ki, ileride bu zorlukları birlikte aşalım,” dedim.
Veysel, sarıldığımız anın ardından büyük bir kararlılıkla, “Söz veriyorum anne, okuyup seni gururlandıracağım,” dedi.
O sabah pazara giderken içimde tarifsiz bir umut ve mutluluk vardı. Çocuklarımın sevgisi ve desteği, her türlü zorluğun üstesinden gelmem için bana güç veriyordu. Pazarda tezgahımı açarken, geleceğe dair inancım daha da pekişmişti. Zorluklara rağmen, çocuklarımın parlak bir geleceği olması için mücadele etmeye devam edecektim.